Hiç kimse 2 eşit şartlardaki kaplumbağın yarışından birisinin kazanmasını yadırgamaz, Ama herkes bir tavşanla kaplumbağ yarışında tavşanın yarışı kaybetmesini sorgular.
Güzel ülkemiz tam da o tavşan diyebiliriz. Nasıl oluyor da kaplumbağın gittiği mesafeyi biz gidemiyoruz, yolumuzdan sapıyoruz, saçma sapan duraklarda dinlenerek vakit öldürüyoruz, nasıl olouyorda bizden daha küçük tarım arazisine sahip ülkeler bizden daha çok ihracat yapıyor, nasıl oluyor da bizden daha az nüfuslu ihtiyarların gelirleri bizimkinden yüksek?
Aynı soruya; elinde purosu ile nutuk atacak yüksek makamdaki yöneticilerimizde mevcut, elinde cigarası ile kahve köşesinde iş arayan vatandaşımızın da atacağı nutuklar var ama sadece sözde kalmaktan ileri gitmiyor.
Nasıl bu hale geldiğimizi saatlerce konuşabilir irdeleyebilir, sayfalarca analizler ve raporlar yazılabilir. Mesele çok basit aslında Sorunu sorun olarak görmezseniz karşınıza arapsaçı gibi bir problemle döner. Sonuç neresinden tutsanız elinizde kalır. Problemler çözülmek için vardır, tekrar tekrar ısıtılıp milletin önüne getirilerek çözümsüzlüğe itilmesi gereken oldular değildir. Sorunları bir ele alalım.
Mesela “EĞİTİM” desek; kreş, ilk, orta, lise üniversite koskoca 16 yıl sonuç solid bilmeyen mühendis, mizan bilmeyen muhasebeci, insan ilişkisi bilmeyen siyasi ilişkiler, toplam kalite bilmeyen işletmeci, yabancı dil bilmeyen İngiliz edebiyatçısı, kitap okumayan sınıf öğretmeni, tarihi bilmeyen tarihçi, laboratuvar görmemiş kimyacı ortaya çıkmaktadır. Şimdi bu problemi çöz neresinden çözebilirsen. Ne yaptığını bilmeyen, ne yapacağını bilmeyen 5 şıkın 4 ünü elemekten başka ve paragrafa bağımlı kalan kos koca test kitabı yükçüleri çıkıyor ortaya.
Mesela “ÜRETİM” desek; Bir cengaver çıkıyor, kendi şahsi olarak tırnakları ile kazarak kazandığı parayı veya babasından kalan mirası “Sanayi” ye yatırıyor. Üretelim kardeşim, istihdam edelim kardeşim diyor. Yada çok azıda bu işte çok para var diye giriyor üretim işine. Amaç belli “Üreten toplum hürdür” Üretim en güzel geri dönüşüm aracıdır. Bir heyecanla başlıyor ie, yanında kimse yok, Tek desteği “Kdv istisnası” başlıyor işe, gece gündüz çalış çalış, sonuç, kumpas tutmasını bilmeyen mühendisin, makinayı sorumsuzca kullanıp içine parça kaçıran teknikerin basiretsizliği ile, canı sıkkın olduğu için mesaisine zamanında gelmeyen içinin tribi ile uğraşmaktan üretemiyor. Tabi tek suç çalışanların değil, Çalışanların ayakkabısı ile bile birebir uğraşan yatırımcı var karşımızda Sonuç, kalitesiz üretim, geri dönen mallar sahte çek meselesi, bankalarda kredi oranları, devlet acelecilik plansızlık, koskoca bir hezimet.
Mesela “BİLİNÇLİ ÇALIŞMA” desek. Bilinçli çalıma bir iş neden yapılıyor, niye yapılıyor, nasıl yapılıyor, nereden baladı ve nereye varılmak istendiğinin farkında olmaktır. Sen adama dersen ki sen yap karışma, sonrada kimsenin hiçbir şey umurunda değil, bıktım bu insanlardan naraları gelir arkadan. Oryantasyon ne kardeşim, yarın gel başla, isg eğitimi neymiş birde devlet 4 saat eğim saatin artırmış, uzaktan yazıyorlar işte ile başlayan cümlelerle, aaa burda iş kazası olmuş, Müdür bu iş kazası nedir? Ben söylemiştim, bu eleman zaten çok ayakaltında dolanıyordu lu cümleler, Patron, yönetici, eleman niye çalıştığını bilmiyor ki? Mesela bir Serbest muhasebeci olmak için bir çok prosedür varken “Müteahhit” olmak için; Yarı yarıya daireye ortak olacak ve para istemeyen bir arsa 300-500 bin para ve birde daire karşılığı iş yapacak ustalara ihtiyaç var. Sonuç koskoca bir beton yığını ülke ortaya çıkıyor. Adamda bilinç yok ki? Bilinçsiz başlanın, planlamasız yapılan işlerin sonucu her 5 yılda bir krizin yokladığı ülkede yok olmaktan başka seçenek kalmıyor.
Mesela “İHRACAT” desek. Her ey iyi olmaya bilir, iyi de planlama yapılmamış olmayabilir, hepsinde sıkıntı olabilir ama İhracat firmaları ister istemez bi yola getiriyor, için içine bilinç giriyor, planlama giriyor, dikkat giriyor, sorunluluk giriyor, en önemlisi yabancı para giriyor, sağlam gelir kaynağı giriyor ve firma, çalışanlar kendine çeki düzen veriyor, çünkü biliyorlar ki bir hata yapma hakkın var, yük yolda düzelmez. İhracat yoksa ihracat için çaba yoksa, yurt dışına çıkmak bir masraf görülüp, birisinin gelip ihracat yapması bekleniyorsa, yurtdışı fuarlara katılınmıyor, Pazar arayışı yapılmıyorsa şimdi çöz çözebilirsen kedinin yumağını. Yurtiç ilk daralmada, daral, geril, bunal ondan sonra. İhracat yoksa ne ş yaparsan yap kardeşim bu krizde olmazsa 5 yıl sonraki krizde ilmiği boynunda hissedeceksin, sadece bir bardak suyla çöl geçmeye çalışılıyor.
Mesela “İŞSİZLİK” desek; İşsizlik oranları her geçen gün yükseliyor, oran diyoruz ne kadar basit 0,01 pu an bile binlerce çocuk demek, hayal demek, baba demek, anne demek. Eee sanayiciler eskisi gibi çalıştıracak adam bulamıyoruz diyor, bana mühendis bul abi, bana adam akıllı yönetici bul abi, işleri çekp çevirecek, bana adama akıllı usta bul abi, bul bul bul, ama deneyimli olsun, sadık olsun, bilinçli olsun, itaatkar olsun, tanıdık olsun, güvenilir olsun, kafası çalışsın, Maaşta asgari ücrete razı olsun. Birde adama bir eleman arıyor ki niteliklerine ulaşması 40 yılını alır, 5 yılda bunları yapsın, 5 yabancı dil bilsin, yüksek lisans, doktora yapmış olsun her konuya hâkim olsun, benim 2 yılık ik müdürümün elemesinden geçsin, sonuç? İş arayan birçok vasıflı adam, iş arayan bir sürü vasıfsız adam, eleman yok diye haykıran patronlar.
Mesela “ENDÜSTRİ 4.0” desek; Herkes bunu istiyor, çabalayanlar var, sistemini kurmuş olanlar var, başaranlar var, kullanıp bununla haklı gurur yaşayanlar ama Benim aklıma Endüstri 4.0 denilince her geçen gün saçmalıklarla mücadele eden Ülkeye kızmaya başlayan Özgür Demirtaş hoca geliyor aklıma ve bir de “Benim sistemin mücadelesi veren” Sistemsizlikten nemalanan yığın grup. Endüstri 4.0 nerden başlıyor dersek, yumağın içinde kayboluyoruz. Her şeyimiz yerli olsun. Eyvallah zaten yerli üretimi hızlandırmak, makinalaşmak, kurumsallaşmak, milli geliri yükseltmek için bu var. Birinci makine ile 100. Makine aynı olmalı, 1. İçecek ile 1 milyonuncu içecek aynı kıvamda olmalı ki Endüstri 4.0 olsun. İlk önce bu mantık olmalı ki olsun. Bu mantık olmazsa nasıl olsa işler iyi maliyeti düşürünle Endüstri 4.0 de3ğil En dürzü 4.0 olur.
Mesela “ADALET” desek. Adalet sadece işi ve iş veren davalarında çözülmesi için mahkeme, arabuluculuk yok şahitlikle uğraşan ve iki tarafıda mutlu etmeye çalışan tıkır tıkır işleyen yapı gelmesin aklınıza. Mesela 500 bin tl ile bankalarda o parayı 6 ay 1 yıl dön derip sonrada 25 koçan çek alıp piyasadan milyonları dolandırıp, nitelikli bir dolandırıcılık davası ble açamayan, milyonlarını bir namussuza kaptıran işverenin hakkından bahsediyorum. Bir çocuğa el uzatanın, ifadesinin alınıp serbest bırakılmasından bahsediyorum, sırf kıcık oldum geçen hafta bana şunu dedi diye mesaisi, maaşı kesilen personelin hakkından bahsediyorum. Babası i adamı müdür olduğu için aynı okulda öğretmen tarafından farklı muamele gösteren öğretmenin adaletinden bahsediyorum, devlet garantili kentsel dönüm projesine girip çadırda kalan ev sahibi hakkından bahsediyorum. Konkordato ilan edip kurtulmaya çalışıp altındaki firmaları batıran koca şirketlerden bahsediyorum. Belirtilen vasıflar kendisinde bulunmasına rağmen sırf il başkanlığından başkasının ismi verildiği için işsiz kalan garibanın hakkından bahsediyorum. Hakketmediği halde, her türlü naneyi yiyip bu bizden diye korunanlardan bahsediyorum. Parası olduğu halde vadelide bekletip, borcunu ödemeyerek altındaki çalışan firmaları sıkıntıya sokanlardan bahsediyorum. Piknikten sonra ortalığa kendini bırakanlardan bahsediyorum. Bunların hepsini bira araya getirince bir yumak oluyor işte çöz çözebilirsen şimdi
Mesela “TARIM” desek. 4 mevsimi içinde barındıran, her bir karışı şehit kanı le sulanmış, her karışı hazne dolu, her ilinde, ilçesinde hatta köyünde enva çeşit tarım ürünü yetiştirme kapasitesine sahip Vatan toprağı güzel ülkem. Herkes bir şey üretiyor, patates bugün 4 TL 3 ay sonra 1 TL sonuç çöpe dökülen meyve ve sebzeler. Bölünmüş tarlalar, bilinçsiz üretim, kapatılmış şeker fabrikaları, zor durumdaki pamuk fabrikaları, sonra bu fiyatları km yükseltiyor diye kendi içinde vatan haini ara ki bulasın. Konya kadarcık olan bir Hollanda dünyaya tarım ürünü ihraç ediyor, dünyaya hayvan, et ihracat ediyor, bizde dışardan buğday ithal ediyoruz. Çiftçiyi dinlemeden olmayacağını biliyoruz ama işimize geliyor. Destekler olması gerekiyor, teşvikler olması gerekiyor ama planlı olmalı. Sonuç, bir yığın halinde çöpe dökülmüş meyve sebzeler, pahalılık enflasyon, memnuniyetsiz Efendi Çiftçiler.
Mesela; siyasiler desek, basiretsiz yöneticiler desek, liyakat desek, bilim desek, GSMH desek, Döviz yükselmesi desek, ithalat ihracat dengesi desek, uzay gemisi desek, hepsi bir birine o kadar karışmış ki ve en önemlisi “HER BİR OLGU, BAŞKA BİR OLGUYU OLUMLU YA DA OLUMSUZ TETİKLEMEKTEDİR. Nerden başlamalı diye bir soru sorulacaksa cevap basit!
SORUN YUMAĞININ UCUNDAN ÜZERİMİZE DÜŞENDEN BAŞLAMALI.
Hilmi Avşar
17.11.2018
ZOR İNSANLARLA ZORLANMADAN BAŞ ETMEK (ELEŞTİRİSİ) Her şeyden önce yazmak zor bir zanaat olduğu için bilgi ve deneyimlerini paylaşan yazar Özden Aslanın emeğine sağlık. Alıcısı çok çeşitli; herkesi mutlu ve memnun etmek mümkün değil, her kişinin bilgisi, tecrübesi, olaylara bakış açısı bir olmadığı için bazen bazı kitaplar yetersiz kalır, bazen de ağır gelir okuyana. Kitapta insanları 3 gruba ayırmış yazarımız, Ertelemeci, Terörist, Benim işim değilciler. 1.Bölüm Ertelemecilere ayrılmış, yazarımız çok fazla iç sesi konuşturmuş ve diyaloglar çok basit kalmış. İş hayatında ertelemeci insanlar yok mu? Fazlasıyla var! Özel sektörde ertelemeciler biraz daha azken kamu da bunun daha fazla olduğunu görebiliriz. Yazarın hakkını yememek gerekir ama sonunda ertelemeci yapıya sahip insanlar için bir reçete yazması yerinde olmuş, o sıkıcılığı unutturuyor. Ertelemeciler için yazdığı reçete: - Hedef belirleyin. – Önceliklerimizi bizi hedefe ulaştıracak işlere verelim. – işleri öncelikle...
Yorumlar
Yorum Gönder